Mart ayının ortalarına doğru nereye giderim diye www.skyscanner.net 'te ucuz bilet ararken Easyjet'in Basel uçuşlarıyla karşılaştım. Fazla zaman kalmamasına karşın 140 EUR'ya gidiş dönüş biletimi aldım.
Kalacak yer için de www.couchsurfing.com 'dan birkaç kişiye yazıp kafama göre birini buldum, Nisan başı üç günlüğüne Basel yolculuğum başladı...
Easyjet birçok "low cost" havayolu gibi Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan kalkıyor. Dolayısıyla İstanbul'un merkezinde oturuyorsanız 50 kilometrenin üzerinde yolu göze almanız gerekiyor. Üstelik taksiyle gitmek zorundaysanız en az ucuz uçak biletine ödediğiniz kadar para ödeyeceğiniz de kesin!
Benim uçuş öğle saatinde olduğundan Sultanahmet'ten tranvayla Taksim'e geldim. Taksim'den de Havaş otobüsüyle havaalanına gittim. Havaş yolu iki katı olmasına rağmen buraya da 10 Lira'ya gidiyor.
Check-in'den sonra hep birlikte bekleme salonuna alındık, epey de bekledik. Sonra pistin ucunda bekleyen uçağa "yürüyerek" götürüldük.
Yalınmıyorsam Easyjet "low cost" havayolu fikrinin bulucusu, en azından dünyanın ilk ucuz havayollarından. Bir ay veya daha önce alırsanız, 100 EUR'ya Basel ve Londra bileti bulmanız mümkün. İstanbul'dan başka bir yere uçmuyor, ancak Avrupa içinde epey bir noktaya uçuşu var. Londra'daki havaalanını bilmiyorum, ancak London Luton diye geçiyor. Basel'de indiği havaalanı ise İsviçre, Fransa, Almanya sınırına kurulmuş, zaten adını da bu üç ülkenin havalanına en yakındaki şehirlerinden alıyor: Basel - Mulhouse - Freiburg.
Uçuş iki saatten biraz fazla sürdü. Yiyecek, içecek verilmiyor, para ile satılıyor. Yiyecek için küçük menüler var, bunlar 5-8 EUR arası. İçecekler ise 2-3 EUR arası. Alkollü içecekler de satılıyor, onlar biraz daha pahalı. Ancak giderken fiyatlar pahalı geldi, bir şey yemedim. Tuhaf olan İsviçre'deki 3 günden sonra dönüşte fiyatlar epey ucuz geldi, bir şeyler aldım.
Basel'deki havalimanından bavulunuzu aldıktan sonra üç ülkeye ait ayrı çıkışlar var, gitmek istediğiniz ülkenin pasaport polisinden geçiyorsunuz.
Ben İsviçre'ninkine yöneldim, polis damga basmadı. Söyledim, önemli değil dedi. Bu arada İsviçre 1 Ocak 2009'dan itibaren Schengen ülkeleri kapsamında, Schengen vizeniz varsa gidebiliyorsunuz.
Havaalanından Basel şehir merkezine ulaşımın en iyi yolu otobüs. 2 numaralı otobüs doğrudan tren garına (Bahnhoff SBB) gidiyor ve 1.50 EUR. Kapıda bekleyen taksiler vardı ancak onlara yaklaşmayı bile düşünmedim. Bu kadar pahalı bir ülkede taksi fiyatları nedir, düşünmek bile istemiyorum!
Şehir merkezine otobüs yolculuğu 20 dakika sürüyor.
İlk günümde tramvayla Basel'i dolaştım. Hiçbir müzeye, kapalı yere girmedim, sürekli sokaklardaydım.
Daha önce İsviçre'ye gelmemiştim, ancak Almanya'nın epey bir şehrini dolaştım. Basel bana tipik bir Almanya şehri havası verdi. Tarihini okumadım, ancak büyük olasılıkla uzun zaman da Almanya'nın elinde bulunduğunu, en azından Alman etkisinde olduğunu tahmin ediyorum.
Basel'in ana meydanı diyebileceğim yerde Rathaus (Belediye Sarayı) var. Yine tipik Alman şehirlerinde olduğu gibi kırmızı tonlar kullanılan binanın süslemesiyle epey uğraşılmış.
Basel'de en önemli ulaşım aracı tartışmasız tramvay ve hemen hemen bütün hatlar Rathaus'un önünden geçiyor. Basel Fuar Merkezi'yle birlikte burası tramvay hatlarının iki önemli kesişme noktasından biri.
İsviçre'nin ne kadar pahalı bir yer olduğu şehrin her sokağında, her meydanında hissediliyor. Öğle yemeği için fastfood dekorasyonunda bir dükkana girdim, bir tabak makarnanın üzerinde 17 Frank (yaklaşık 12 EUR) fiyatını görünce kendimi dışarı zor attım.
Neyse ki Avrupalı Türkler İsviçre'ye de bol bol kebapçı açmış da, 5 EUR'ya makineyle kesilmiş, yoğurt soslu meşhur "Avrupa döneri" ile öğlenleri geçiştirebildim.
Basel'de yemek için bir diğer alternatif pizza. Biliyorsunuz kebapçılar gibi pizzacılar da bütün Avrupa'ya yayılmış. İsviçre'de pizza da ucuz sayılabilecek yiyecekler arasında. Ayrıca her köşe başında McDonalds görmek mümkün.
Dışarıda yemek için en ilgimi çeken şey, Migros'larda bulunan çeşit çeşit yemekler oldu. Hazır alıp evde ısıtıp yiyebileceğiniz bir sürü şey var. Bunun yanında sandviç ve elde yenecek başka şeyler de var. Ancak Migros'un fiyatları da 17 Frank'lık spagettiden pek aşağı kalmıyor!
Basel'de kafeler ise tahmin ettiğimin aksine çok pahalı değildi. Bir kahve ile tatlı yediğinizde ödediğiniz para İstanbul'da Starbucks ya da benzeri yerlerde vereceğiniz parayı çok fazla geçmiyor. O yüzden ben de yoruldukça bol bol kafelerin tanıdını çıkardım.
İlk günün sonunda yorgun argın eve dönerken yine tramvayı kullandım. Victoria'nın evinin bulunduğu Habermatten'e, hatta daha ilerisine tramvay gidiyor. Üstelik Habermatten Basel'in dışında, ayrı bir kasabaya bağlı sayılıyor.
Her durakta bir sonraki tramvayın gelmesine kaç dakika kaldığını gösteren tabelalar var. Bunlar her hattı ayrı ayrı listeliyor. Basel'de geçirdiğim üç gün boyunca geç kalana denk gelmedim.
(Basel tramvay planı)
Basel'deki ikinci günümde de şehrin içinde kaldım. Ancak bu kez meydanları değil, nehir kıyısında dolaştım.
Basel'in içinden geçen Rhein Nehri. Rhein, İsviçre-Avusturya arasındaki bir bölgeden çıkıyor ve Avrupa'yı boydan boya geçerek Hollanda üzerinden okyanusa akıyor.
Rhein Nehri Almanya üzerinden kuzeye çıkıyor, Köln ve Bonn gibi çok önemli şehirlerden de geçiyor. Hatta Almanya'nın önemli sanayi bölgelerinden de olan Köln ve çevresinin bulunduğu bölgeye "Nordrhein Westfalen" (Kuzey Ren - Vestfalya) deniyor.
Rhein Nehri'nin Basel için de önemi büyük. Herşeyden önce nehir, şehir için önemli bir güzellik. Ayrıca geleneksel nehir taşımacılığı anlamında da yararlanıldığından eminim.
Üçüncü günümü ise Basel'de değil, Fransa'nın sınıra yakın kenti Mulhouse'da geçirmeye karar verdim.
Basel gerçekten küçük ve gezilecek yerler çok kısıtlı. İyi bir planlama ile yarım günde hemen hemen tüm kenti görmeniz bile olası. Ayrıca benim gittiğim dönemde saatleriyle ünlü İsviçre'nin ünlü "Basel Saat Fuarı" vardı, orada da epey zaman geçirdim.
Genel olarak Basel'i çok sevdiğimi söyleyemem. Schengen vizeniz varsa, Easyjet'in ucuz bileti Basel'e gitmek için iyi bir neden. Ki bu biletle Basel'e değil 1-2 saatlik yolculuğu göze alıp Fransa'nın Strasbourg'una ya da Almanya'nın Stuttgart'ına gitmeyi düşünebilirsiniz.
Basel, İsviçre'nin kuzeyinde, dediğim gibi tam sınırda yer alıyor. Buraya Easyjet dışında Türk Havayolları'nın direkt uçuşu var. Ayrıca hemen hemen tüm Avrupa havayolları ile aktarmalı uçabilirsiniz.
Ayrıntılı bilgi için:
http://www.basel.com/ (Basel'in resmi web sitesi)
http://en.wikipedia.org/wiki/Basel
Kalacak yer için de www.couchsurfing.com 'dan birkaç kişiye yazıp kafama göre birini buldum, Nisan başı üç günlüğüne Basel yolculuğum başladı...
Easyjet birçok "low cost" havayolu gibi Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan kalkıyor. Dolayısıyla İstanbul'un merkezinde oturuyorsanız 50 kilometrenin üzerinde yolu göze almanız gerekiyor. Üstelik taksiyle gitmek zorundaysanız en az ucuz uçak biletine ödediğiniz kadar para ödeyeceğiniz de kesin!
Benim uçuş öğle saatinde olduğundan Sultanahmet'ten tranvayla Taksim'e geldim. Taksim'den de Havaş otobüsüyle havaalanına gittim. Havaş yolu iki katı olmasına rağmen buraya da 10 Lira'ya gidiyor.
Check-in'den sonra hep birlikte bekleme salonuna alındık, epey de bekledik. Sonra pistin ucunda bekleyen uçağa "yürüyerek" götürüldük.
Yalınmıyorsam Easyjet "low cost" havayolu fikrinin bulucusu, en azından dünyanın ilk ucuz havayollarından. Bir ay veya daha önce alırsanız, 100 EUR'ya Basel ve Londra bileti bulmanız mümkün. İstanbul'dan başka bir yere uçmuyor, ancak Avrupa içinde epey bir noktaya uçuşu var. Londra'daki havaalanını bilmiyorum, ancak London Luton diye geçiyor. Basel'de indiği havaalanı ise İsviçre, Fransa, Almanya sınırına kurulmuş, zaten adını da bu üç ülkenin havalanına en yakındaki şehirlerinden alıyor: Basel - Mulhouse - Freiburg.
Uçuş iki saatten biraz fazla sürdü. Yiyecek, içecek verilmiyor, para ile satılıyor. Yiyecek için küçük menüler var, bunlar 5-8 EUR arası. İçecekler ise 2-3 EUR arası. Alkollü içecekler de satılıyor, onlar biraz daha pahalı. Ancak giderken fiyatlar pahalı geldi, bir şey yemedim. Tuhaf olan İsviçre'deki 3 günden sonra dönüşte fiyatlar epey ucuz geldi, bir şeyler aldım.
Basel'deki havalimanından bavulunuzu aldıktan sonra üç ülkeye ait ayrı çıkışlar var, gitmek istediğiniz ülkenin pasaport polisinden geçiyorsunuz.
Ben İsviçre'ninkine yöneldim, polis damga basmadı. Söyledim, önemli değil dedi. Bu arada İsviçre 1 Ocak 2009'dan itibaren Schengen ülkeleri kapsamında, Schengen vizeniz varsa gidebiliyorsunuz.
Havaalanından Basel şehir merkezine ulaşımın en iyi yolu otobüs. 2 numaralı otobüs doğrudan tren garına (Bahnhoff SBB) gidiyor ve 1.50 EUR. Kapıda bekleyen taksiler vardı ancak onlara yaklaşmayı bile düşünmedim. Bu kadar pahalı bir ülkede taksi fiyatları nedir, düşünmek bile istemiyorum!
Şehir merkezine otobüs yolculuğu 20 dakika sürüyor.
İlk günümde tramvayla Basel'i dolaştım. Hiçbir müzeye, kapalı yere girmedim, sürekli sokaklardaydım.
Daha önce İsviçre'ye gelmemiştim, ancak Almanya'nın epey bir şehrini dolaştım. Basel bana tipik bir Almanya şehri havası verdi. Tarihini okumadım, ancak büyük olasılıkla uzun zaman da Almanya'nın elinde bulunduğunu, en azından Alman etkisinde olduğunu tahmin ediyorum.
Basel'in ana meydanı diyebileceğim yerde Rathaus (Belediye Sarayı) var. Yine tipik Alman şehirlerinde olduğu gibi kırmızı tonlar kullanılan binanın süslemesiyle epey uğraşılmış.
Basel'de en önemli ulaşım aracı tartışmasız tramvay ve hemen hemen bütün hatlar Rathaus'un önünden geçiyor. Basel Fuar Merkezi'yle birlikte burası tramvay hatlarının iki önemli kesişme noktasından biri.
İsviçre'nin ne kadar pahalı bir yer olduğu şehrin her sokağında, her meydanında hissediliyor. Öğle yemeği için fastfood dekorasyonunda bir dükkana girdim, bir tabak makarnanın üzerinde 17 Frank (yaklaşık 12 EUR) fiyatını görünce kendimi dışarı zor attım.
Neyse ki Avrupalı Türkler İsviçre'ye de bol bol kebapçı açmış da, 5 EUR'ya makineyle kesilmiş, yoğurt soslu meşhur "Avrupa döneri" ile öğlenleri geçiştirebildim.
Basel'de yemek için bir diğer alternatif pizza. Biliyorsunuz kebapçılar gibi pizzacılar da bütün Avrupa'ya yayılmış. İsviçre'de pizza da ucuz sayılabilecek yiyecekler arasında. Ayrıca her köşe başında McDonalds görmek mümkün.
Dışarıda yemek için en ilgimi çeken şey, Migros'larda bulunan çeşit çeşit yemekler oldu. Hazır alıp evde ısıtıp yiyebileceğiniz bir sürü şey var. Bunun yanında sandviç ve elde yenecek başka şeyler de var. Ancak Migros'un fiyatları da 17 Frank'lık spagettiden pek aşağı kalmıyor!
Basel'de kafeler ise tahmin ettiğimin aksine çok pahalı değildi. Bir kahve ile tatlı yediğinizde ödediğiniz para İstanbul'da Starbucks ya da benzeri yerlerde vereceğiniz parayı çok fazla geçmiyor. O yüzden ben de yoruldukça bol bol kafelerin tanıdını çıkardım.
İlk günün sonunda yorgun argın eve dönerken yine tramvayı kullandım. Victoria'nın evinin bulunduğu Habermatten'e, hatta daha ilerisine tramvay gidiyor. Üstelik Habermatten Basel'in dışında, ayrı bir kasabaya bağlı sayılıyor.
Her durakta bir sonraki tramvayın gelmesine kaç dakika kaldığını gösteren tabelalar var. Bunlar her hattı ayrı ayrı listeliyor. Basel'de geçirdiğim üç gün boyunca geç kalana denk gelmedim.
(Basel tramvay planı)
Basel'deki ikinci günümde de şehrin içinde kaldım. Ancak bu kez meydanları değil, nehir kıyısında dolaştım.
Basel'in içinden geçen Rhein Nehri. Rhein, İsviçre-Avusturya arasındaki bir bölgeden çıkıyor ve Avrupa'yı boydan boya geçerek Hollanda üzerinden okyanusa akıyor.
Rhein Nehri Almanya üzerinden kuzeye çıkıyor, Köln ve Bonn gibi çok önemli şehirlerden de geçiyor. Hatta Almanya'nın önemli sanayi bölgelerinden de olan Köln ve çevresinin bulunduğu bölgeye "Nordrhein Westfalen" (Kuzey Ren - Vestfalya) deniyor.
Rhein Nehri'nin Basel için de önemi büyük. Herşeyden önce nehir, şehir için önemli bir güzellik. Ayrıca geleneksel nehir taşımacılığı anlamında da yararlanıldığından eminim.
Üçüncü günümü ise Basel'de değil, Fransa'nın sınıra yakın kenti Mulhouse'da geçirmeye karar verdim.
Basel gerçekten küçük ve gezilecek yerler çok kısıtlı. İyi bir planlama ile yarım günde hemen hemen tüm kenti görmeniz bile olası. Ayrıca benim gittiğim dönemde saatleriyle ünlü İsviçre'nin ünlü "Basel Saat Fuarı" vardı, orada da epey zaman geçirdim.
Genel olarak Basel'i çok sevdiğimi söyleyemem. Schengen vizeniz varsa, Easyjet'in ucuz bileti Basel'e gitmek için iyi bir neden. Ki bu biletle Basel'e değil 1-2 saatlik yolculuğu göze alıp Fransa'nın Strasbourg'una ya da Almanya'nın Stuttgart'ına gitmeyi düşünebilirsiniz.
Basel, İsviçre'nin kuzeyinde, dediğim gibi tam sınırda yer alıyor. Buraya Easyjet dışında Türk Havayolları'nın direkt uçuşu var. Ayrıca hemen hemen tüm Avrupa havayolları ile aktarmalı uçabilirsiniz.
Ayrıntılı bilgi için:
http://www.basel.com/ (Basel'in resmi web sitesi)
http://en.wikipedia.org/wiki/Basel