2012 kışına dair beni en fazla "dürten" hayallerimden biri Güney Amerika'da bir yerlere gitmekti. Hedef Güney Amerika olunca, ilk mesele biletlerin fahiş fiyatı tabii. Bu yüzden gezinin daha hayallerini kurarken bile ülke seçmemiş, ülke seçimini uçak biletinin fiyatlarına bağlamıştım.
İçimden geçen fazlasıyla Karayiplerdeki Küba'ydı. Ancak ne yaptım ettiysem 2500 TL'nin altında bilet bulamadım.
Umutsuzca internet'te gezinirken, Iberia'nın sitesinde yalnızca Kolombiya ve Venezüella için 1200 TL gibi bir fiyata rastladım. Almalı mıyım, almamalı mıyım diye düşünürken bu fiyatı kaçırdım tabi. Ancak havayollarının aynı dönemlerde benzer kampanyalar yaptığını bildiğimden, o bölgeye giden havayollarını inceleyip, kısa sürede Air France'dan aynı fiyatı buldum.
Daha sonra uzun uzun bahsedeceğim lise ve üniversite arkadaşım Kaan bir yılı aşkın zamandır Kolombiya'da yaşadığından orada karar kıldım ve Air France'ın da kaçmasına izin vermeden, benim için kısa sürede "büyülü gerçekçi" bir hal alacak bu geziye biletimi aldım!
...
Öncelikle Air France hakkında bir iki laf etmek istiyorum. Geçen yıl Fransa'nın Mulhaus kentinde otel odasında, gece içeri girip, sonra da hiçbir iz bırakmadan çıkan (ve bütün işaretlerin otel çalışanlarının yaptığını gösterdiği) kişilerce soyulmamın ardından yaşadıklarımdan sonra, evet açık açık söylüyorum FRANSA'DAN NEFRET EDİYORUM. Ülkelerle ülkelerin vatandaşları arasında dağlar kadar fark olduğunu bildiğimden, Fransız insanları ile ilgili hiçbir sıkıntım yok. Ancak bu yaşadıklarımdan sonra Fransa ülkesi, benim gözümde, Senegal'den, Kamboçya'dan, Uruguay'dan, Zimbabve'den bir gram daha fazla organize, daha ileri bir ülke değil!
Oteller zinciri diye güvendiğim "Roi Soleil"in otelinde, üstelik gece odamda uyurken soyulmuş, ertesi gün polise gittiğimde ise sigortadan para almaya çalışan dolandırıcı, ahlaksız, sahteci turist muamelesi görmüştüm.
Bu kara olay bir...
İkincisi, hemen hatırlaycağınız Air France 447 no'lu uçuş. Bildiğiniz gibi 1 Haziran 2009 gecesi Air France'a ait, Rio de Janeiro - Paris uçuşunu yapan 447 uçuş no'lu uçak yanlış bir kararla, uçak gövdesinin kaldıramayacağı bir fırtınaya girmiş, denize çakılmıştı. Bu kaza ile dünyada ilk kez Büyük Okyanus'un üzerinde bir uçak kazası oluyordu.
Uçuşum Air France ile, evet. Büyük Okyanus'u geçeceğim, evet. Bu bilgi bile tüylerimi diken diken etmeye yetti. Neyse ki, havacılıktaki "uçağı düşen havayolu en güvenli havayoludur" teorisinden dolayı bu uçuşa oldukça rahat gittim. Tahmin edeceğiniz gibi bir uçağı düşen havayolu denetimlerini en üst seviyeye çıkarıyor, bu da en azından teorik olarak onu, günün en güvenli havayolu yapıyor.
Bu kadar kara haber yeter... Güneşli Kolombiya seyahatine başlayalım!
...
Kolombiya... Aslında hakkında hiçbir şey bilmediğim, bildiklerim filmlerde duyduğum, kitaplarda okuduğum çok kısıtlı, toplasan 10 sözcük etmeyecek bilgiden ibaret Kolombiya. Uyuşturucu, futbol, Medellin karteli, Shakira, belki şu an aklıma gelmeyen üç beş tane daha...
Bir de gitmeden bir hafta önce Lonely Planet'in Guide'ından okuduğum, yine kısıtlı bilgiler.
Yolculuk keyifli başladı. İstanbul-Paris hızlı geçti. Her zamanki gibi uçuşun çoğunluğunu uyuyarak geçirdim.
Paris'te transfer otobüsünde benim gibi Bogota'ya giden iki Türkle tanıştım. Bir tanesi "abi yazacağım bunları, kitap yapacağım" deyince dayanamadım, dönüp yazar mısınız, gazeteci misiniz, onun için mi gidiyorsunuz diye sordum. Yok, biz futbolla ilgili gidiyoruz dedi. Öyle deyince futbol yazarı olduğunu tahmin ettim. Önyargı işte!
Konuştukça sohbet ilginç bir hal aldı. Futbolcu transferiyle uğraşıyorlarmış. Anladığım kadarıyla aracılık yapıyorlar. Kolombiya'ya futbolcu "ithal etmeye" gidiyorlarmış. Çok ilginç anılarını anlattılar. "Aurelio'nun menejeriyle beraberken... Bir gün yine Brezilya'dayım..." cümleler birbirini kovaladı. İtiraf edeyim, onları yarı inanmış dinledim, ta ki bir tanesi Business Class'taki koltuğuna oturana kadar...
11 saatlik Paris - Bogota uçağında yolculuğun çoğunu yine uyuyarak geçirdim. Yalnızca yemek saatleri ayaktaydım.
Bogota'ya vardıktan sonra aynı havaalanının içinde iç hatlara geçip, az önce söz ettiğim arkadaşımın yaşadığı Cucuta'ya iç hat uçuşumu beklemeye koyuldum.
LAN Havayolları, Güney Amerika'nın pek çok ülkesinde faaliyeti bulunan popüler bir havayolu. Adının Türkçedeki anlamı nedeniyle, fotoğraflarımı gösterirken LAN'ın uçağını kim görse en azından gülümsüyor.
Sanırım 3 saat sonra LAN'ın pervaneli uçağı ile tekrar havadaydım.
Uçuş bir saat sürdü. Güneş battıktan hemen sonra Cucuta'ya sorunsuz bir şekilde indik. Bogota'da uluslararası bir havalimanında olduğumu düşünürsek, henüz Kolombiya'ya varmış sayılmazdım. Cucuta havalimanından sırt çantamla sokağa çıktığım an gerçekten Kolombiya'ya varmıştım.
Burayı tercih etmemin gerçek nedeni olan arkadaşım Kaan havalimanının hemen çıkışında beni karşıladı.
Kaan hem liseden hem üniversiteden arkadaşım. Ne parlak bir öğrenciydi, ne de sosyal bir öğrenciAncak Kaan, hayatta gerçekten kıskandığım tek insan.
Bu durumun hikayesi 3-4 yıl öncesine dayanıyor. Kaan'la yıllarca görüşmedik. Çok uzun bir süre zaman zaman yalnızca MSN'de selamlaştık, konuştuk. Küçük bir kira geliri olduğunu, bu yüzden iş seçimi konusunda hepimizden daha özgür olduğunu zaten biliyordum. Yine çalışmadığı bir dönemde, yine MSN'de konuştuğumuzda, madem kira gelirin var neden tropik bir ülkeye yerleşmiyorsun, diye sormuştum. Nasıl yani? dediğinde, küçücük bir düzenli geliri bile olsa Ekvator, Peru gibi yoksul ülkelerde çok keyifli bir hayat sürebileceğini, üstelik geri gelirken İspanyolcayı ana gibi bileceğini, gelip burada turist rehberliği yapabileceğini, keyfine keyif katacağına anlattım. Bu kısa bir konuşma oldu, konu orada kapandı.
Kaan'la yine uzun zaman buluşmadık, konuşmadık. Bir gün yine bana MSN'den selam verdi ve bil bakalım neredeyim dedi: Atatürk Havalimanı'nda Bogota uçağını bekliyormuş! Küçük bir fikrin bu kadar sürede düşünülüp, uygulamaya dönüşmesine çok şaşırdım. Ve dediğim gibi, hayatımda ilk kez birini gerçekten kıskandım!
Kolombiya yolculuğuna çıktığımda, Kaan orada bir buçuk yıl geçirmişti. Bogota'da bir yıl kadar yaşamış, sonra uzun bir Venezüela yolculuğuna çıkmış, dönüşte de tesadüfler zinciri sonucu bu küçük şehri bulmuş, çok sevmiş ve yerleşmiş.
Dediğim gibi beni havaalanında karşılayan da o oldu. Akşam sekizde evine gittik. Dokuzda tekrar dışarı çıkmıştık. Uçuş bu kadar uzun olunca, tabii benim de uçuşlarda her koşul ve sürede sorunsuz uyuma özelliğim olunca, yorgunluk diye bir şey söz konusu olmadı.
Cucuta'nın en büyük özelliği sınır şehri olması. Venezüela sınırında. Hatta öyle ki, şehrin sınırları Venezüela'ya dayanmış. Nasıl ki Türkiye'de Gaziantep ile Suriye bir sürü ticari ilişki içindeyse, özellikle kaçak biçimde Cucuta'dan Venezüela'ya yoğun bir ticari trafik var.
Venezüela diyince akla gelen ilk şeylerden biri ucuz petrol. Öncelikle bu durum kendini Cucuta'da hissettiriyor. Bu küçük sınır şehrinde benzinci yok. Benzin, ülke genelinden çok daha ucuz fiyata ve yol kenarında bidonla bekleyen kaçakçılar tarafından satılıyor. Bu benzin, bagajı komple boşaltılıp depoya dönüştürülmüş eski Amerikan arabalarıyla Kolombiya'ya sokuluyormuş. Yine bu arabalar Cucuta'dan Venezüela'ya yolcu taşımasını sağlıyor.
Cucuta'dan Cartagena'ya gitmek için otobüs garına gittiğimde bu arabaları da görme şansım oldu. Bu arabalar Makedonya'dan İstanbul'a yolcu taşıyan, aslında yolcu değil dev deposunda ucuz benzin getiren otobüs firmalarını hatırlattı bana. Resmi olarak çalışan arabaların yanında, şehirde bulunduğum süre içinde de bir sürü Venezüela plakalı araba gördüm. Aynı şekilde arabaları Venezüela'dan almak da büyük vergi avantajı sağlıyormuş. Yalnızca Cucutalılara Venezüela kayıtlı araba kullanma hakkı veriliyormuş.
...
Cucuta'da en dikkat çeken şeylerden biri minibüsler. İstanbul trafiğini "doğrayan" minibüslerden hiçbir farkı yok bunların. Her yerden yolcu alabiliyor, her yerde yolcu indirebiliyorlar. İstanbul'daki gibi şöför viraj dönerken para üstü verebiliyor.
Şehrin en büyük meydanında büyük bir alışveriş merkezi var ve bu Cucutalıların gurur kaynağı. Alışveriş merkezinin giriş katındaki "Juan Valdez Cafe"de her gün en az bir saat oturduk. Juan Valdez, Kolombiya'nın "Kahve Dünyası". Ülke kahvenin anavatanı olunca Starbucks, Gloria Jeans gibi kahve zincirleri de burada başarılı olamamış.
Bu arada Juan Valdez, hayali bir karakter. İlk kez 1959 yılında Kolombiya Ulusal Kahve Yetiştiricileri Federasyonu'nun reklamlarında kullanılmış, daha sonra çok sevilmiş. Kolombiyalı kahve yetiştiricilerini temsil eden bu karakter daha sonra da Juan Valdez kahve zincirinin logosu olarak kullanılmış. Ayrıca bütün süpermarketlerde Juan Valdez kahve paketlerine rastlamak mümkün. Ben de dönüşte evdekilere götürmek üzere birkaç paket Juan Valdez aldım.
Cucuta'da dikkat çeken bir diğer nokta gece hayatı. Kısıtlı zamanımdan dolayı çok fazla yer görme olanağım olmasa da, Kaan'ın söylediğine göre şehrin gece hayatı ülkede dillere destanmış. Hatta en son Kaan, sırf gece hayatı temalı bir blog hazırlamayı düşünüyordu. Ne oldu, bilmiyorum.
Cucuta'da hayat gece yalnızca eğlence mekanlarında değil, her yerde devam ediyor. Gündüz market görevi gören yerler gece güvenlik için parmaklıklarını kapatıp, müziği açıyor ve bira satmaya başlıyorlar. Kısa sürede hepsinin çevresi kalabalık gruplarla doluyor.
Bu arada Kaan'ın hem Kolombiya hem komşu ülkelerde yaşadıklarını anlattığı bir gezi blog'u var:
...
Cucuta'da 3 gün kalmama karşın, çok fazla bir şey görmedim. Tabii bu yukarıda yazdığım gibi bu, şehrin hiç turistik bir yer olmamasından kaynaklanıyor.
Neyse ki Cucuta'da bulunduğumuz süre boyunca Kaan'ın bir sürü arkadaşıyla tanışma fırsatım oldu. Evlerine gittik, aileleriyle akşam yemeği yedik, tatil olan pazar gününü birlikte geçirdik. Bu sayede Kolombiyalıların, Cucutalıların yerel hayatlarını da görme, yaşama fırsatım. oldu.
...
Kolombiya gezimin birinci bölümü olan Cucuta'yı ziyaretim, şehre varışımın 3. akşamı bitti. Otobüs ile, Kolombiya'nın Karayip kıyısındaki şehri Cartagena'ya gitmek için gara geldim ve kolay unutamayacağım 17 saatlik otobüs yolculuğu başladı...
DEVAM EDECEK...