Mayıs ayı sonunda babamla çıktığım gezim Napoli'den sonra Capri Adası'na ve oradan güneye, Costiera Amalfitana'ya (Amalfitana Kıyısı) doğru devam etti.
Costiera Amalfitana, adını aldığı Amalfi de dahil olmak üzere bir dizi tatil kasabasından oluşuyor. Daha önce İtalya'nın kuzeyinde, Cinque Terre'deki gibi burası da daha çok İtalyanların tercihi. Yabancı turistlere kuzeyine göre biraz daha fazla rastlasam da, yollarda yine İtalyanlar çok daha fazlaydı.
Üs olarak seçtiğimiz Napoli'den bölgeye ulaşmanın birkaç yolu var. Deniz yolunu, şehirler arası otobüsleri ya da treni kullanabilirsiniz.
Babam her zaman trenden yana tercihte bulunduğundan gidişte Salerno'ya trenle ulaştık.
Salerno da Costiera Amalfitana dahilindeki tatil kasabalarından biri. Sanırım en büyükleri. Burada bir dondurma yiyip sahilde zaman geçirdikten sonra Amalfi'ye nasıl gidebileceğimizi öğrendik. Yol boyunca kaç tane dondurma yediğimizi hiç hesap etmedim. Ama dondurma bir İtalyan klasiği ve her İtalya gezisinde elimden eksik olmuyor.
Amalfi'ye ulaşım İstanbul'daki belediye otobüslerine benzer bir yolla sağlanıyormuş.
Bu yolun çok büyük bir hata olduğunu sonradan gördük. Otobüs tıklım tıklımdı ve Marmaris - Datça yoluna benzer bir yolu kullanıyor, virajlarla dolu! Uzaklık 30 km. civarında olmasına rağmen, virajlardan dolayı bir saati geçiyor.
Amalfi'ye ulaştığımızda zor indik. Kendimizi gördüğümüz ilk "tea garden"a attık. Birer su içip kendimize geldik.
Amalfi, sahilde küçük bir meydandan başlayıp yukarıya doğru uzanan bir ana cadde biçiminde gelişmiş. Sahil restaurantlar ve kafelerden oluşurken, içeriye uzanan cadde hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu. Kıyıdaki restaurantlar turistik fiyat uyguluyor. Menüler 20 EUR civarında. Yalnızca makarna ya da pizza yerseniz 10 EUR'yu buluyor. Ancak yukarıya ilerleyen caddede küçük pizzacılar var, bunlarda fiyat çok daha düşük. 3.50'şer EUR'ya bu pizzacılardan birinde öğle yemeğimizi yedik.
Babam pizzacıyla epey haşır neşir oldu. Hatta fotoğrafını çekip blog'unun adresini verdi. Mutlaka girip bak dedi. Biz 7 EUR'luk hesabı ödeyip oradan ayrılırken pizzacı epey mutlu görünüyordu.
Amalfi'de en ilgi çeken dükkanlar seramik ürünleri satanlar. Anladığım kadarıyla buraya özgü bir seramik tekniği var.
Seramikle birlikte burada en çok gördüğümüz şey, Capri Adası'ndan da gözümüzün alıştığı devasa boyutlardaki limonlar oldu. Burada limonun her türlüsünü bulmak mümkün. Portakaldan daha büyük boydalar ve bir sürü limon ürünü yapılıyor.
Zaten Amalfi sahilleri, bölgenin ünlü likörü Limoncello'suyla meşhur. Limoncello üretiminin çok büyük bir bölümü burada yapılıyor. Amalfi kıyısında yetişen limonlarlar tipik olarak portakal boyunda, kalın bir kabuğu var ve tadı şekerli. Birçok evin terasında limon yetiştiğini görebiliyorsunuz. Şubat - Ekim ayları arasında teraslar limon kokusuyla doluyormuş.
Yukarı çıkan ana cadde boyunca sağlı sollu küçük sokaklar var. Bu sokaklar Amalfi'nin de tipik bir İtalyan kasabası olduğunu hatırlatıyor.
Aynı yoldan sahile doğru geri dönerken, gelirken gördüğümüz katedrali tekrar gördük. Burası St. Andrev Katedrali, Amalfi'nin tam kalbinde, sahille turistik caddenin kesiştiği yerde yer alıyor. Tarihi 11. yüzyıla dayanan katedral, Barok tarzda yapılmış.
Restaurantların yer aldığı meydandan başlayan merdivenleri dik bir açıyla 8-10 metre kadar yukarıya çıkarıyor. Merdivenlerin hemen bittiği yerde katedralin kapısı başlıyor.
Bence katedralle ilgili en ilginç şey, adını aldığı St. Andrew'in emanetlerinin 4. Haçlı Seferi sırasında Constantinopolis'ten (İstanbul) alınarak buraya getirilmiş olması. St. Andrew'in emanetleri 1206 yılından beri burada muhafaza ediliyor.
Katedralin ardından denize açılan meydandaki duvara oldukça ilginç bir tema işlenmiş. Yapılma yöntemine bakılırsa 30-40 yıllık olduğunu tahmin ettiğim duvar resminde Doğu Akdeniz'le birlikte, Anadolu yönüne ilerleyen bir Türk gemisi konusu işlenmiş.
Amalfi'de hiç durmadan yürüdüğümüz birkaç saat sonunda epey yorulduk, geldiğimizde oturduğumuz "tea garden"da bu kez birer çay içtik.
Gelirken otobüste bilet vermeden seyahat eden, üstelik kontrol için gelen biletçiyi de tatlı dille atlatan zenciyi gördük. Elindeki çantadakileri yere sermiş, satışa başlamış. Senegalliymiş. Babamla epey samimi oldular.
Dönüş yolunda bir kez daha otobüsü çekemeyeceğimize karar verdik ve alternatif bir yol aramaya başladık. Limanda Napoli'ye direkt giden hızlı feribotlar bulduk. 15'er EUR'ya biletlerimizi aldık.
Amalfi'den ayrılırken içimde yine aynı his vardı. Kendine ait bir şeyler bulunan bir yerden uzaklaştığımı söyleyen bir his. Belki köklerimizin Bizans'a, dolayısıyla Roma İmparatorluğu'na dayanmasından kaynaklanan bir his... Belki de doğduğumuz coğrafya itibariyle, hem Doğu'ya hem Batı'ya ait olduğumuzu bir kez daha hatırlatan his...
Amalfi'den ayrılırken hüzünlenmedim, arkama ikinci kez bakmadım. Geri geleceğimi biliyordum...
Ayrıntılı bilgi için:
www.amalficoast.com (Amalfi kıyısındaki küçük büyük bütün köy, kasabalarla ilgili detaylı bilgiyi bulabileceğiniz bir site.)
http://en.wikipedia.org/wiki/Amalfi_Coast
http://en.wikipedia.org/wiki/Amalfi
Costiera Amalfitana, adını aldığı Amalfi de dahil olmak üzere bir dizi tatil kasabasından oluşuyor. Daha önce İtalya'nın kuzeyinde, Cinque Terre'deki gibi burası da daha çok İtalyanların tercihi. Yabancı turistlere kuzeyine göre biraz daha fazla rastlasam da, yollarda yine İtalyanlar çok daha fazlaydı.
Üs olarak seçtiğimiz Napoli'den bölgeye ulaşmanın birkaç yolu var. Deniz yolunu, şehirler arası otobüsleri ya da treni kullanabilirsiniz.
Babam her zaman trenden yana tercihte bulunduğundan gidişte Salerno'ya trenle ulaştık.
Salerno da Costiera Amalfitana dahilindeki tatil kasabalarından biri. Sanırım en büyükleri. Burada bir dondurma yiyip sahilde zaman geçirdikten sonra Amalfi'ye nasıl gidebileceğimizi öğrendik. Yol boyunca kaç tane dondurma yediğimizi hiç hesap etmedim. Ama dondurma bir İtalyan klasiği ve her İtalya gezisinde elimden eksik olmuyor.
Amalfi'ye ulaşım İstanbul'daki belediye otobüslerine benzer bir yolla sağlanıyormuş.
Bu yolun çok büyük bir hata olduğunu sonradan gördük. Otobüs tıklım tıklımdı ve Marmaris - Datça yoluna benzer bir yolu kullanıyor, virajlarla dolu! Uzaklık 30 km. civarında olmasına rağmen, virajlardan dolayı bir saati geçiyor.
Amalfi'ye ulaştığımızda zor indik. Kendimizi gördüğümüz ilk "tea garden"a attık. Birer su içip kendimize geldik.
Amalfi, sahilde küçük bir meydandan başlayıp yukarıya doğru uzanan bir ana cadde biçiminde gelişmiş. Sahil restaurantlar ve kafelerden oluşurken, içeriye uzanan cadde hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu. Kıyıdaki restaurantlar turistik fiyat uyguluyor. Menüler 20 EUR civarında. Yalnızca makarna ya da pizza yerseniz 10 EUR'yu buluyor. Ancak yukarıya ilerleyen caddede küçük pizzacılar var, bunlarda fiyat çok daha düşük. 3.50'şer EUR'ya bu pizzacılardan birinde öğle yemeğimizi yedik.
Babam pizzacıyla epey haşır neşir oldu. Hatta fotoğrafını çekip blog'unun adresini verdi. Mutlaka girip bak dedi. Biz 7 EUR'luk hesabı ödeyip oradan ayrılırken pizzacı epey mutlu görünüyordu.
Amalfi'de en ilgi çeken dükkanlar seramik ürünleri satanlar. Anladığım kadarıyla buraya özgü bir seramik tekniği var.
Seramikle birlikte burada en çok gördüğümüz şey, Capri Adası'ndan da gözümüzün alıştığı devasa boyutlardaki limonlar oldu. Burada limonun her türlüsünü bulmak mümkün. Portakaldan daha büyük boydalar ve bir sürü limon ürünü yapılıyor.
Zaten Amalfi sahilleri, bölgenin ünlü likörü Limoncello'suyla meşhur. Limoncello üretiminin çok büyük bir bölümü burada yapılıyor. Amalfi kıyısında yetişen limonlarlar tipik olarak portakal boyunda, kalın bir kabuğu var ve tadı şekerli. Birçok evin terasında limon yetiştiğini görebiliyorsunuz. Şubat - Ekim ayları arasında teraslar limon kokusuyla doluyormuş.
Yukarı çıkan ana cadde boyunca sağlı sollu küçük sokaklar var. Bu sokaklar Amalfi'nin de tipik bir İtalyan kasabası olduğunu hatırlatıyor.
Aynı yoldan sahile doğru geri dönerken, gelirken gördüğümüz katedrali tekrar gördük. Burası St. Andrev Katedrali, Amalfi'nin tam kalbinde, sahille turistik caddenin kesiştiği yerde yer alıyor. Tarihi 11. yüzyıla dayanan katedral, Barok tarzda yapılmış.
Restaurantların yer aldığı meydandan başlayan merdivenleri dik bir açıyla 8-10 metre kadar yukarıya çıkarıyor. Merdivenlerin hemen bittiği yerde katedralin kapısı başlıyor.
Bence katedralle ilgili en ilginç şey, adını aldığı St. Andrew'in emanetlerinin 4. Haçlı Seferi sırasında Constantinopolis'ten (İstanbul) alınarak buraya getirilmiş olması. St. Andrew'in emanetleri 1206 yılından beri burada muhafaza ediliyor.
Katedralin ardından denize açılan meydandaki duvara oldukça ilginç bir tema işlenmiş. Yapılma yöntemine bakılırsa 30-40 yıllık olduğunu tahmin ettiğim duvar resminde Doğu Akdeniz'le birlikte, Anadolu yönüne ilerleyen bir Türk gemisi konusu işlenmiş.
Amalfi'de hiç durmadan yürüdüğümüz birkaç saat sonunda epey yorulduk, geldiğimizde oturduğumuz "tea garden"da bu kez birer çay içtik.
Gelirken otobüste bilet vermeden seyahat eden, üstelik kontrol için gelen biletçiyi de tatlı dille atlatan zenciyi gördük. Elindeki çantadakileri yere sermiş, satışa başlamış. Senegalliymiş. Babamla epey samimi oldular.
Dönüş yolunda bir kez daha otobüsü çekemeyeceğimize karar verdik ve alternatif bir yol aramaya başladık. Limanda Napoli'ye direkt giden hızlı feribotlar bulduk. 15'er EUR'ya biletlerimizi aldık.
Amalfi'den ayrılırken içimde yine aynı his vardı. Kendine ait bir şeyler bulunan bir yerden uzaklaştığımı söyleyen bir his. Belki köklerimizin Bizans'a, dolayısıyla Roma İmparatorluğu'na dayanmasından kaynaklanan bir his... Belki de doğduğumuz coğrafya itibariyle, hem Doğu'ya hem Batı'ya ait olduğumuzu bir kez daha hatırlatan his...
Amalfi'den ayrılırken hüzünlenmedim, arkama ikinci kez bakmadım. Geri geleceğimi biliyordum...
Ayrıntılı bilgi için:
www.amalficoast.com (Amalfi kıyısındaki küçük büyük bütün köy, kasabalarla ilgili detaylı bilgiyi bulabileceğiniz bir site.)
http://en.wikipedia.org/wiki/Amalfi_Coast
http://en.wikipedia.org/wiki/Amalfi