30.5.09

Capri Adası, İtalya (Mayıs 2009)

Mayıs sonunda babamla birlikte çıktığım Napoli merkezli Güney İtalya gezimin en önemli durağı kuşkusuz Capri Adası oldu. Ada, ziyaretçilerini kelimenin tam anlamıyla "çarpıyor". Ancak bunun nedeni yalnızca bölgenin en ünlü dinlenme noktası olması değil; Capri taşıdığı tarih ve kültürel birikimle gerçekten insanın beklediğinden fazlasını sunuyor.

Capri için Napoli’den pek çok firma feribot ve deniz otobüsü seferleri düzenliyor. Seferler günlere göre firmalar arasında paylaştırılmış. Ayrıca aynı gün sefer düzenleyen firmalar da var. Dolayısıyla ada ile anakara arasında hemen hemen saat başı ulaşım mümkün.

Babamla yerini epey aradıktan sonra Capri’ye feribotların kalktığı “Porto di Massa”yı bulduk. Firmalar arasında epey karşılaştırma yaptık. Fiyatlar ve hizmet aynı, ancak kalkış saatleri arasında fark var.

Pazar günü sefer düzenleyen “Caremar”dan gidiş dönüş biletlerimizi aldık. Altında araba taşıyan daha büyükçe feribotların gidiş dönüş kişi başı ücreti 20 EUR. Hızlı feribot diye geçen, bizdeki deniz otobüsleri ise yine gidiş dönüş yaklaşık 30 EUR.

Feribot Porto di Massa’dan kalkıyor. Hızı düşük olduğundan güvertede oturmak mümkün, ki zaten bütün yolcular güvertedeydi. Ortam fazlasıyla bizdeki ada vapurlarını hatırlatıyor. Yolculuk Vezüv Yanardağı’nın gölgesinde güneye doğru, yaklaşık bir buçuk saat sürüyor.

Yolculuk boyunca epey canımız sıkıldı. Sık sık ekspresso içtik, İtalyanlarla sohbet ettik. Mali polis olduğunu söyleyen soğuk bir adam, turuncu pantolonlu “tipik” bir İtalyan feribotta tanıştıklarımız arasındaydı.
Caremar’ın feribotu Capri’nin en büyük limanı Porto Grande’ye yanaşıyor. Porto Grande tamamen limandan ve üç beş restaurant ile hediyelik eşya dükkanından ibaret. Yolcu feribotlarının yanaştığı bir “ticari” ve özel yatların yanaştığı bir “turistik” iskele var. Bunun yanında kıyıdaki restaurantlar, çay salonları ve yukarı çıkan finükülerin dışında kayda değer bir şey yok. Tabii bir de kuzeydeki gibi kocaman taşlardan oluşan halka açık plaj.

Porto Grande’den epey dik bir yamacın yukarısında bulunan, adanın merkezinden Capri’ye yürümek istemiyorsanız, tek ulaşım finüküler. Bütün biletler 1.10 EUR. Aldığınız biletleri otobüslerde de kullanabiliyorsunuz. Ayrıca 6 EUR’ya günlük sınırsız bilet almak da mümkün. Biz tek tek bilet aldık, ancak günün sonunda zararlı çıktık. Otobüslerle ulaşım oldukça hızlı olduğundan sınırsız bilet alıp sürekli otobüs değiştirmek daha mantıklı.

Finükülerin içi İstanbul’daki Kabataş-Taksim hattında olduğu gibi yükselen basamaklar şeklinde yapılmış. Ancak burada her basamak ayrı bir kompartman, aralarında geçiş yok. Epey düşündüm, açıkçası neden böyle yapıldığını anlayamadım. Ancak Napoli’deki finükülerler de aynı biçimdeydi, alışkanlıktan olsa gerek.

Yukarı vardığınız anda inanılmaz bir manzara bekliyor sizi. Biz de şaşkınlık içinde çıktık bu manzaranın tamamen görülebildiği küçük “piazza”ya. Bütün Porto Grande ayaklarınız altında...

Durum böyle olunca finükülerin hemen üzerindeki küçük meydan fotoğraf çektirenlerle dolu.
Hemen karşısında bir Prada dükkanı var, onun yanında da yine çeşitli lüks markaların mağazaları uzanıyor. Bir İtalya klasiği dondurmalarımızı aldıktan sonra adanın güneyine, yine aşağı taraflarına doğru, Via Krupp’a ilerledik.

Via Krupp, Capri’den adanın güney ucuna, Grande Marina’nın tam tersi istikamete uzanan dar bir sokak. Sokak boyunca oldukça renkli, her birinin önünde dakikalarınızı geçirebileceğiniz dükkanlar var. Napoli’de buzlu limonata aldığımız dükkanlardan birine denk geldik, bu kez 3’e EUR’ya birer bardak daha aldık, yolumuza devam ettik.

Via Krupp, Rus yazar Maksim Gorki’nin sürgün yıllarında adada geçirdiği yıllarda yaşadığı evlerden birine uzanıyor. Ev gerçekten adanın en güzel noktalarından birinde. Sağdan Akdeniz’i görürken, sol tarafından "Faraglioni"'yi (Capri Adası’nın ünlü kayaları) görmek mümkün.
Maksim Gorki’nin yıllarını geçirdiği ev bugün otel olarak, “Villa Krupp” adıyla işletiliyor. Babam Rus yazar konusunda bilgili ve oldukça ilgili olduğundan resepsiyondaki yaşlı teyzeye epey soru sordu. Ancak teyze her soruyu “internet’te bilgi var” diye yanıtlayınca bozuldu.

Görünen o ki ne Rus devleti ne de edebiyat severler evi sahiplenmemiş, hatta umursamıyorlar bile. Yaşlı teyzeyi yanlış anlamadıysam, Lenin de Capri Adası’nı ve bu evi ziyaret etmiş.

Via Krupp’tan geri, Capri’ye uzanan yol boyunca enteresan bitkilerle karşılaştık. Ayrıca Capri’de her köşe başında üç beş kertenkele görmek mümkün!

Capri’den otobüsle adanın diğer büyük merkezi Anacapri’ye gittik. Yolculuk yaklaşık 15 dakika sürüyor. Otobüs tüm yolu uçurumun kıyısına inşa edilen yoldan gidiyor ve yol boyunca kuşbakışı Porte Grande’yi görüyorsunuz. Bir ara babam durumdan epey keyiflendi, coşkuya kapıldı. Doğuştan coşkulu İtalyanlar bile duruma şaşırdı.

Anacapri’de ilk bulduğumuz restaurant’a oturduk. Pizza ile beraber “limoncello” söyledik. Limoncello’nun buzlu limonatalardan olduğunu tahmin ettim, ancak tamamen alakasız bir şeymiş.
Limoncello dedikleri votkayla kanyak arası, hatta rakıyla ispirto arası bir şey! İçki içmediğimden birkaç damla aldım, limoncello’nun kolonya tadıyla iyice vazgeçtim. Daha sonra şişesine bir yerde denk geldim, alkol oranı %30 olan bir içkiymiş! Kolonya tadından belliydi zaten...
Anacapri, adanın aşağı tarafındaki Capri’den daha renkli, daha canlı. İtalyan sahil kasabalarının ünlü pastel renkleri burada kendini daha fazla hissettiriyor. Yol boyunca yorgunluğumuzu unutturan bir sürü şeye rastladık.
Anacapri’nin sonundan tüm yollar denizkıyısına gidiyor. Bu yollardan en ideali “Costa Azurra” ya doğru, kuzeye uzanan yol.

Costa Azurra, Capri Adası’nın belki kendi kadar ünlü “Grotta Azurra”sının (Mavi Mağara) bulunduğu kayalık. Anacapri’den buraya otobüsle ulaşmak mümkün. Ancak biz bir kere yola çıkmış bulunduk. Yol dar sokaklardan, önce asfalta, ardından bir köy yoluna ve en sonunda üzerinde adam gibi ilerlemek mümkün olmayan bir patikaya dönüştü. Babam bir ara pes etti, artık ilerleyemeyeceğim dedi. Ancak denize ne kadar yaklaştığımızı görünce devam ettik.

Patikaya varana kadar bir sürü triportör (üç tekerlekli kamyonetlerden) ve scooter gördük. Bozuk yollar da eklenince, Capri’nin Hindistan yollarından hiçbir farklı kalmadı.

Küçük mağaraya tek ulaşım sandallarla. Zaten üzerinde yürüyecek bir yer yok, deniz içeriye doğru devam ediyor. Sandallar kişi başı 10 EUR istediğinden, üstelik yolculuk iki dakika bile sürmediğinden girmemeye karar verdik. Ancak “It Started In Naples” filmini izlediyseniz mağaranın görülmeye değer olduğunu anlarsınız.

(Mağaranın içten görünüşü... Wikipedia'dan)Sandallar hem kıyıdan hem de ada etrafında gezinti yapan daha büyük teknelerden ziyaretçileri alarak mağaraya götürüyorlar. Ancak içeride 5 dakika bile kalmıyorlar.

Dönüş yolunu yürümek aklımızın ucundan bile geçmedi, önce Anacapri’ye oradan Capri ve Porto Grande’ye otobüsle döndük. Porto Grande’deki halk plajında yaklaşık 3-4 saat uyuduk. Babam denize girdi, ancak İtalya’nın “meşhur” kayalık plajları bana hiç tad vermediğinden uyumayı tercih ettim.
Napoli’ye yine Caremar’ın hızlı feribotuyla döndük. Dönüş yolu bu kez bir saatten az sürdü.

Capri Adası’nın bana Ağustos’taki Kuzey İtalya turum kadar tad verdiğini söyleyemem. Ancak kesinlikle görülmesi gereken bir nokta. En önemlisi, ada sanıldığı kadar pahalı değil. Otellerde çift kişilik odalar 70 EUR civarında. Ancak biraz ararsanız 40 EUR’ya kadar oda bulmak olası, ki bu iki kişinin hostel’e ödeyeceği ücret kadar.

Yemeği ise bir öğünde kişi başı aşağı yukarı 10 EUR'ya getirebilirsiniz. Ayrıca sokak aralarında 3.50 EUR'ya pizza alabileceğiniz küçük dükkanlar var.

Capri Adası, İtalya'nın güneyindeki Sorrento yarımadasının güneybatısında bulunuyor. Adaya pek çok yerden ulaşım mümkün. Ancak en fazla seçenek Napoli'de bulabilirsiniz. Bu arada varsıl gezginler için hatırlatmakta yarar var, Napoli - Capri arasında helikopter taksi de var. Feribotla yolculuk yaklaşık bir buçuk saat, denizotobüsü 50 dakika ve helikopter yolculuğu 15 dakika sürüyor.

Biz gitmeden çok fazla araştırmadık ve hemen hemen yarım gün geçirdik. Ancak Capri Adası'na rahatlıkla iki gününüzü ayırabilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi için:
www.capri.net (Capri Adası'yla ilgili oldukça detaylı bir rehber site)
http://en.wikipedia.org/wiki/Capri

Yazının devamı: COSTIERA AMALFITANA

Napoli, İtalya (Mayıs 2009)

Geçen Ağustos ayında ucuz havayolu Myair’le Bergamo’ya inip yaptığım on günlük İtalya turunun üzerinden bir yıl geçmeden, İtalya’nın renkli mimarisiyle enerji veren kumsalları tekrar rüyalarıma girmeye başladı. Myair'in sitesini (www.myair.com) karıştırırken Bari uçuşlarının başladığını gördüm, takdir ettim.

Bir yandan da babam epeydir sıkılıyor, ofluyor, çaycıdan ayakkabıcıya herkesten şikayet ediyordu. Onun da gezi zamanının geldiğine karar verdim. Yine ucuz bilet peşinde Myair.com'da geçen uzun saatler başladı benim için... Bir buçuk ay sonrasına iki kişi 250 EUR'ya İstanbul-Bari-İstanbul bileti buldum, hemen aldım.Uçağın Bari'ye inmesine rağmen, bu şehrin etrafında çok da görmeye değer bir yer bulduğumu söyleyemem. Bu yüzden, Bari'den trenle bir yerlere gitmeye karar verdim. En idale, Napoli'yi merkez yapıp her gün çevresindeki küçük tatil kasabalarını gezmekti...

Napoli'ye varana kadarki yolculuğumuz epey uzun sürdü. Myair'in uçtuğu Sabiha Gökçen'e ulaşmak bile 2 saate yakın sürdü. Ardından gece treniyle Caserta aktarmalı Napoli'ye doğru yola çıktık. O da yaklaşık 5 saat sürdü. Sabaha karşı Napoli'deydik.

Bu kez ne Couchsurfing, ne hostel aradım, otelde double oda buldum. Fiyatlar fena sayılmaz, hatta Napoli konaklama konusunda İtalya ortalamasına göre ucuz. Kaldığımız otelin internet sitesinde “4 yıldızlı otel” yazıyordu, ancak vardığımızda 4 yıldızlı bir “Bed & Breakfast” olduğunu gördük. “Napoli Centrale Hotel” şehrin tam göbeğinde, tren garının hemen önündeki “piazza”da (meydan) bulunuyor. Bununla birlikte aynı bölgede en az 30 otel daha var. Yine İtalya ortalamasına göre düşük sayılacak paralarla hizmet veriyorlar.

Otel saat 10’dan önce ziyaretçi kabul etmediğinden Napoli’deki ilk günümüzde sabah erkenden dolaşmaya başladık. Önce limana doğru yürüdük, sonra kaybolduk ve otobüse binip gara, ardından yine otobüsle limana gittik.

Selanik gibi Napoli de biz Türklere hemen İzmir’i hatırlattı. Aynı İzmir gibi uzun bir “kordon boyu” var. Ancak Napoli’de deniz kıyısı boyunca çok daha fazla kale ve başka tarihi yapıya rastlamak olası.

Sabahı geride bırakıp, güneş de epey yükselince, soluğu buzlu limonata (ortaokulda aldığımız Meybuz’ların açığı) satan seyyar satıcıda aldık. Bardağına 2 EUR verdik, ancak gerçekten hoşumuza gitti. Limonatayı satan Hintliydi. Bu arada İtalyan bir seyyar satıcıyla karşılaştığımızı hatırlamıyorum.

Kıyıda bulunan Castel dell'Ovo 12. yüzyılda yapılmış. Kıyıda, sanırım yapay bir yarımada üzerinde Kalenin hemen dibinde bir sürü restaurant var. Küçük meydanıyla bu “ada”da yer alan restaurantlar da fazlasıyla Kumkapı Meydanı’nı hatırlatıyor.

Sabah dikkatimizi çeken bir diğer şey bir çok dünya şehri gibi İstanbul’da da hizmet veren “Daily City Tour” (üstü açık, iki katlı kırmızı turistik otobüsler) otobüslerinin tekne versiyonuydu. Otobüslerle tamamen aynı renklere boyanan teknenin üzerine “Coast Sightseeing” (sahil turu) yazılmış.

Napoli denince akla gelen ilk şey hırsızlık.

Şehre saat altıda vardığımızdan dolayı başımıza epey bir şey gelir diye bekledim. Hatta etrafı görmek için o saatte garın önündeki “Piazza Garibaldi”de (Garibaldi Meydanı) bir tur attığımızda “İtalya”dan başka herşeyle karşılaştık.

Zencilerin (daha sonra hepsinin Senegalli olduğunu öğrendik) açtıkları ıvır zıvır satan tezgahlar, yine Hintlilerin tezgahları ve ellerinde sattığı cep telefonları, notebook’lar, sokakta uyuyan evsizler... Tüm bunlar bizi fazlasıyla tedirgin etti. Ancak Napoli’deki beş gün boyunca hiçbir sorunla karşılaşmadık. Birkaç kez etrafımızın yankesicilerle sarıldığını ya da yakınımızda olduklarını hissettiğimizi söyleyebilirim. Ancak sanırım, bizden iş çıkmayacağını tahmin etmişlerdir. Ne de olsa Türküz!

Napoli’nin ara sokakları da çok tehlikeli görünmüyor. Beş gün boyunca yemeğimizi ara sokaklardaki küçük restaurantlarda yedik, yine hiçbir sorunla karşılaşmadık. Anladığım kadarıyla Napoli’nin adı çıkmış, bundan öte bir durum yok.

Şehirde çok sayıda müze var. İtalya tarihi birikim anlamında en zengin ülkelerden biri olduğundan, Napoli de bundan nasibini almış. Özellikle Pompei Antik Şehri’nden çıkarılan çok sayıda kalıntı Napoli’deki müzelerde sergileniyor.

Gece hayatının olması gerekenden zayıf olduğunu söyleyebilirim. Çok sayıda kahve varken, bar ve gençler için benzer yerler az sayıda ve dağınık. Ancak yemek konusunda hiçbir şey söylemeye gerek yok. İtalyan mutfağı dünyanın en iyi mutfaklarından biri. Biz de beş gün boyunca İtalya'nın bu nimetinden fazlasıyla yararlandık.

Ulaşım otobüslerle sağlanıyor. “1” numaralı otobüs şehrin en önemli caddelerinden geçip Piazza Garibaldi (tren garı) üzerinden limana ulaşıyor. Yine hemen her yere otobüslerle ulaşılabiliyor.

Napoli’nin metrosu da var. Ayrıca banliyö treni metro şeklinde yerin altına inşa edilmiş, zaman zaman yukarı çıkıyor. Taksiler ise tüm Avrupa’da olduğu gibi oldukça pahalı. Rusya, Ukrayna ya da Hindistan, Çin taraflarına gidenler varsa, taksi fiyatları o taraflarla karşılaştırılmayacak kadar yüksek. İstanbul’la karşılaştırırsak aynı mesafe için hemen hemen dört katını ödüyorsunuz.

Dört gece boyunca Napoli’de kalmamıza rağmen şehri ilk günün dışında çok fazla gezemedik. Her gün farklı bir yere, Capri Adası, Costiera Amalfitana ve antik şehir Pompei’ye çok daha fazla zaman ayırdık.

Napoli, İtalya'nın güney ucunda bulunuyor. Güney İtalya'nın en merkezi noktası ve önemli bir limanı olduğundan buradan Sicilya ve Sardunya'ya feribotlar sürekli işliyor. Uçakla ulaşım için Alitalia'nın aktarmalı uçuşuyla Napoli'ye uçulabilir, ya da Bari ve Roma'ya inip 3 saatlik tren yolculuğu yapabilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi için:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Napoli (Türkçe)
http://en.wikipedia.org/wiki/Naples,_Italy (İngilizce)
http://www.comune.napoli.it/flex/cm/pages/ServeBLOB.php/L/IT/IDPagina/1 (Napoli'nin resmi web sitesi)

Yazının devamı: CAPRI ADASI